Plazminojen Aktivatör İnhibitör–1 (Pai–1) Mutasyonu
Plazminojen Aktivatör İnhibitör–1 (Pai–1) Mutasyonu
Plazmin fibrinolitik sistem ve fibrin pıhtısının eritilmesinde esas enzimdir, fibrin ağının son yıkımı plazmin tarafından gerçekleştirilir. Damar içi fibrinolizis; plazminojenin tPA (doku plazminojen aktivatörü) tarafından plazmine çevrilmesi ile başlar ve PAI-1 ile inhibe edilir.
tPA’nın ana düzenleyicisi, plazmada ve trombositlerin alfa granüllerinde bulunan plazminojen aktivatör inhibitör tip 1 (Pai–1)’dir. PAI-1’in dolaşımdaki miktarının çoğu trombositlerde bulunurken %10 ‘luk bir kesimi plazmada bulunur. Trombositlerden lokal olarak salınan PAI–1, stabil trombüsün endojen fibrinolizisinin inhibisyonundan sorumludur. Yüksek PAI-1 aktivitesi fibrinolitik sistem aktivitesinin düşmesine neden olur.
PAI-1 geni polimorfik lokuslara sahiptir. Plazma PAI-1 seviyelerini etkileyen geninde promotorun -675. nükleotidde 4G/5G insersiyon/delesyon polimorfizmi ve -844 G/A tek nükleotid polimorfizmi gibi çeşitli polimorfizmler tanımlanmıştır. 675. pozisyonuna lokalize 4G/4G, 4G/5G ve 5G/5G insersiyon/delesyon polimorfizmleri en çok araştırılanlarıdır. Bu polimorfizm alelde 4 veya 5 guanin nükleotid dizisine neden olur (4G veya 5G), ortaya çıkan farklı alleller PAI-1 ifadelenmesinde değişikliklere neden olur. PAI–1 gen mutasyonu 675. noktadaki tek baz çiftinin insersiyon /delesyon (4G veya 5G ) şeklindeki mutasyondur.
5G /5G varlığı en düşük, 4G/4G ise en yüksek plazma PAI–1 düzeyleri ile ilişkilidir. Azalmış fibrinolitik aktivite artmış PAI–1 düzeyi ile ilişkilidir. Plazma PAI-1 seviyesinde ve aktivitesinde artışKoroner arter hastalığı, miyokart enfarktüsü, felç ve derin ven trombozu riskini artırır. Plazminojen aktivatör inhibitör-1 (PAI-1) polimorfizmlerinden 4G allelinin varlığı kalıtsal olarak iletilebilen kardiyovasküler risk faktörü olarak bildirilmektedir.
Genç yaşta enfarktüs geçiren grupta yapılan bir çalışmada 4G/5G allelinin sıklığı her iki grupta eşit saptanmıştır.
4G/4G mutasyonunun %20 ‘lik bir artmış enfarktüs riski ile ilişkisi gösterilmiş ve bu ilişkisi düşük riskten çok, yüksek riskli hasta popülasyonunda tespit edilmiştir.