HPV
Serviks Ca ve HPV
Serviks kanseri dünyada kadın kanserleri arasında 3. yer alır. Türkiye’de kansere bağlı ölüm nedenleri arasında ise 13. sıradadır.
Serviksin kanser ilk başlangıç evrelerinde genellikle hiçbir belirti ve bulgu yoktur. Hastalık ilerledikten sonra bulgular yavaş yavaş ortaya çıkar, bu nedenle beklemeden düzenli doktor kontrolüne gitmek önemlidir.
Serviks kanserinini düşündürebilecek belirtiler;
- Anormal kanamalar (aylık adet kanaması dışı, menopoz sonrası gibi),
- Cinsel ilişki sonrası kanama olması (postkoital kanama), cinsel ilişki sırasında ağrı olması
- Artmış renkli kanlı Vajinal akıntı
- Kasık ağrısı
- Adet kanamalarının fazla olması
- Kilo kaybı, kansızlık
HPV insanda kansere yakalanma sürecini tetikleyen ciddi mekanizmalara sahip dünyada son derece yaygın bulunan ve en sık cinsel yolla bulaşan viral enfeksiyondur. Seksüel olarak aktif kadın ve erkeklerin yaşam boyu HPV ile enfekte olma olasılığı en az % 50 olarak bildirilmiştir.
Genç kadınlardaki HPV enfeksiyonlarının çoğu ( % 80’den fazlası) genellikle klinik belirti görülmeden ilk yılda % 70, ikinci yılda ise % 90 oranında immun sistem tarafından ortadan kaldırılır. HPV infeksiyonunun ortalama süresinin 8 ay olduğu bildirilmektedir. Sekiz aydan daha uzun süren HPV DNA pozitifliği kalıcı infeksiyonun göstergesidir. 30 yaş altı genç kadınlarda ( 18- 25 yaş ) HPV enfeksiyonu saptanma oranı 30 yaş üstündeki kadınlardan daha yüksektir. Virusun vücüttan atılabilme olasılığı, virusun tipi ile doğrudan ilişkilidir. Özellikle Tip16 ve18 in vücuttan temizlenmesi uzun sürmektedir.
HPV’a karşı immun cevap geç oluşur. HPV virüsü özellikleri ve yerleşimi nedeniyle ve kanda dolaştığı bir faz olmadığından immun cevaptan kaçması mümkün olmaktadır. HPV’na karşı antikorlar HPV DNA tespitinden 8 -18 ay kadar uzun süre sonra ve düşük düzeyde gelişir. Üstelik Ancak HPV ile enfekte olan kişilerin hepsinde tespit edilebilir düzeyde antikor cevabı oluşmaz. HPV lezyonlarının gerilemesinde hücresel immunitede rol oynar. Hücresel immunitenin baskıda olduğu HIV enfeksiyonu olan veya transplantasyon yapılan kişilerde HPV lezyonları daha yüksek oranlarda görülür.
Hastaların % 10’unda kalıcı infeksiyon görülür ve bu olgularda rahim ağzı kanseri (servikal kanser) gelişmesi 15-20 yıllık bir süreci kapsamaktadır. Yüksek riskli HPV (tip 16, 18) ile kalıcı infeksiyonu olanlar yüksek dereceli kanser öncesi lezyon ( HSIL ) ve servikal kanser gelişmesi bakımından büyük risk altındadır. HPV16, sitolojik olarak hem normal kadınlarda hem de servikal kanser vakaları arasında en sık tip olmasına rağmen, servikal kanser HPV infeksiyonunun nadir bir komplikasyonudur.
Bu nedenle yayılmamış lezyonların PAP smear tarama programları ile erken dönemde yakalanması son derece önemlidir.
Serviks kanseri HPV enfeksiyonlarının bir komplikasyonudur ve onkojenik HPV tiplerinin neden olduğu enfeksiyon kronikleşir ise %1’inde gelişir. Yapılan moleküler analizlerde serviks kanseri olgularının neredeyse tümünde ( % 99.7 ) HPV DNA’sı izole edilmiştir. Serviks kanseri olgularının %99’undan fazlasında, servikal intraepitelyal neoplazi (CIN) olgularının %94’ünden fazlasında ve diğer anogenital kanserlerin yaklaşık %50’sinde onkojenik HPV DNA’sı saptanmıştır.
Serviks kanserinde en önemli risk etmeni human papilloma virüs (HPV) olmakla beraber tek başına yeterli değildir. HPV enfeksiyonunun toplumda yüksek insidansa rağmen düşük servikal kanser görülme oranı, serviks mukozasının malign transformasyonu için başka faktörlerin de gerekli olduğunun işaretidir. Serviks kanserinin HPV enfeksiyonu dışındaki risk faktörleri;
- sigara içmek veya pasif olarak dumanına maruz kalmak,
- genç yaşta cinsel aktivitenin başlaması(<16 yaş),
- birden çok cinsel partnerin varlığı,
- immun yetmezlik,
- doğum sayısı
- uzun süreli doğum kontrol hapı kullanımı,
- HIV veya HSV (cinsel herpes) gibi cinsel yolla bulaşan diğer enfeksiyonlar,
- diyet,
- düşük sosyoekonomik durum,
- genetik predispozisyon olarak sıralanabilir.
HPV-serviks kanseri arasındaki ilişkisi, akciğer kanseri – sigara arasındaki ilişkisinden daha sıkı bir bağlantı göstermektedir. Bu ilişki kanser epidemiyolojisinde şimdiye kadar belirlenmiş olan en güçlü nedensel ilişkidir. Dolayısıyla serviks kanseri sıklığında azalma HPV infeksiyonunun tanınması, önlenmesi ve tedavi edilmesi ilemümkündür.
HPV epiteliotropiktir yani deri, anogenital, veya orofaringeal epitelyal hücreleri enfekte ederler. Fakat bu güne kadar gastrik, ileojejunal, kolonal mukozada HPV görülmemiştir. İnsanda papillomavirus enfeksiyonun başlayabilmesi için cilt bütünlüğünün bozulmasına bağlı olarak virüsün bazal tabaka hücrelerine ulaşması gerekmektedir. Cilt bütünlüğünün bozulması bazen mikro travmalarla olmaktadır. HPV için epitel hücrelerinde spesifik reseptörler tam bilinmemekle birlikte heparan sülfat ve integrinin virusun hücrelere bağlanmasında rolü olduğu bildirilmiştir.
HPV enfeksiyonu yüzeyel tabakalarda sitoplazmik vakuolizasyon, perinükleer hale ve genellikle büyük, hiperkromatik nükleus ile karakterize “ koilostoz ” denilen sitoplamik yapı oluşturur. Koilostoz, boşluk anlamına gelen koilos kelimesinden gelmektedir.
HPV6 ve 11gibi “düşük riskli” LR-HPV enfeksiyonları deride; çocuklarda genellikle spontan regresyon gösteren, yetişkinlerde ise daha inatçı olabilen ağrılı, ağrısız siğiller, genital ve anal mukozalarda; karnıbahar görünümünde tek veya çok sayıda ağrısız lezyonlarla karakterizedir. Esas olarak siğil, epitelyal kistler, hiperkeratoz, anogenital, orolarengeal ve farengeal papillomlar gibi selim proliferasyonlara neden olurlar.
Yüksek riskli (High Risk HR) HPV olarak bilinen 16-18 gibi tipleri serviks, penis, vulva, vajina, anüs, ağız, orafarinks ve diğer mukozal bölge hücre genomuna integre olarak, bu bölgelerde kansere neden olmaktadır. HR-HPV özellikle serviksin transformasyon zonundaki hücrelerde değişiklik yaparak displazi olarak isimlendirilen, serviks kanseri öncüsü değişimlere sebep olmaktadır. Persistan HR HPV infeksiyonu olan hastalarda uygun kofaktörler varsa prekanseröz lezyonların ileri formları gelişir. Erken tanınmadığı ve tedavi edilmediği takdirde ortalama 15 yıl sonra servikal kansere dönüşür.
HPV tipleri prekanseröz lezyon ve servikal kanserle ilişkilerine göre yüksek risk ( HR-HPV) ve düşük risk (LR-HPV ) HPV tipleri olarak sınıflandırılır.
HR HPV tipleri: 16-18-31-33-35-39-45-52-56-58-59-67-68 ve 70’tir.
LR HPV tipleri: 6-11-40-42-43-44-54-61-70-72-74-81-83 ve 84’tür.
Muhtemel yüksek riskli HPV tiplerİ: 26-51-53-56-66-69 ve 82 dir.
HPV enfeksiyonlarının klinik belirtileri virusun tipine ( HPV 16 ve HPV 18 invaziv karsinom) , lezyonun lokalizasyonuna (respiratuvar papillomatozis vb.) , bireyin immünolojik durumuna (gebelik veya immun yetmezlik) ve epitelin doğasına ( serviksin transformasyon bölgesindeki metaplazik skuamöz epitel, HPV veya diğer kofaktörlerin onkojenik etkilerine daha yatkındır ) bağlıdır.
BULAŞMA :
HPV’nin bilinen tek konağı insandır. HPV enfeksiyonu en sık cinsel yolla bulaştığı ve bulaşıcılığı çok yüksek olduğu için cinsel aktif kişilerin genel önlemleri alması gereklidir, prezervatif kullanımının bulaşı önlemede yeterli olmadığı bilinmelidir. Epidermal hücrelerde çoğalan virüs, bu hücreler döküldüğünde etrafa yayılarak cinsel ilişki sırasında veya enfekte materyalin direkt ve indirekt teması (eller, ortak kullanılan eşyalar vb.) ile bulaşabilir. HPV virüsü taşıyan bir kişinin kullandığı tuvaleti kullanmak, tuvalet kullanımı sonrası ellerini yıkamayan biriyle tokalaşmak, aynı eşyayı kullanmak ile de bulaş olabilir.
TANI
İntraepiteliyal servikal neoplazilerde preinvaziv döneminin uzun olması ve preinvazif lezyonların etkili bir şekilde tedavi edilebilir olması nedeniyle düzenli servikal sitolojik taramanın yapılması önerilmektedir. Tarama programları ile erken evre servikal değişiklikler, asemptomatik prekürsör lezyonlar saptanabilmekte ve etkili bir şekilde tedavi edilebilmektedir.
Serviks kanseri genellikle 25-35 yaşları arasında displazi olarak adlandırılan hafif formu ile başlar. Bu hücreler prekanseröz (öncül kanser hücresi) olarak değerlendirilir. Zamanla bu hücreler kanser hücrelerine dönüşerek karsinoma in situ olarak adlandırılan rahim ağzının dış kısmında sınırları belli bir kanser oluşturur. Bu durum tedavi edilmediğinde rahim ağzının diğer katlarına ve diğer organlara yayılır. Erken dönemde teşhis edilebilen vakaların % 95’inden fazlası iyileşebildiği için erken teşhis çok önemlidir.
Serviks kanserlerinde histolojik tip çoğunlukla skuamöz kanserdir. İnvaziv skuamöz kanserlerin preinvaziv lezyonları servikal intraepitelyal neoplazi ( CIN ) olarak adlandırılır. Bunlar CIN I hafif displazi, CIN II orta displazi ve CIN III ağır displazi ve karsinoma in situ olarak üç kategoride incelenir ve serviksteki neoplastik sürecin hafiften şiddetliye doğru giden ve devamlılık arzeden bir yapıda olduğu kabul edilir. CIN III ise şiddetli displazi ve in situ karsinom olgularıyla ilişkilidir. Prekanseröz lezyonlar epitelyumdaki atipik değişikliklere göre düşük grade ( low grade skuamöz intraepitelyal lezyon – LSIL ) ve yüksek grade (high grade skuamöz intraepitelyal lezyon - HSIL ) olmak üzere gruplandırılır. CIN I, LSIL’e, CIN II ve CIN III HSIL’e dahildir.
HPV enfeksiyonlarının çoğu klinik belirti vermez, latent ve subklinik enfeksiyonlar daha sıktır. HPV, hücre kültürü veya laboratuvar hayvanlarında üretilemez. Bu sebeple HPV’nin tanısı için sitoloji, HPV testi, biopsi kullanılabilir.
Serviks kanserinde tarama, serviks bölgesinden alınan yaymanın veya biyopsi materyalinin incelenmesi esasına dayanır. Jinekolojik muayene sırasında rahim ağzındaki kanser öncüsü lezyonları belirlemek için rahim ağzından hücre sürüntüsü alınır. Bu hücreler patoloji laboratuarlarında incelenir. Maliyetinin daha uygun ve kolay ulaşılabilir olması nedeniyle günümüzde sitolojik tarama yöntemi olarak genellikle PAP smear kullanılmaktadır. Pap smear’de servikovaginal hücreler Papanicolau boyası ile boyanır ve viral enfeksiyonun varlığınıda gösteren sitolojik değişiklikler saptanabilir. PAP smear testi sayesinde HPV infeksiyonunun tanısı mikroskobik olarak hücre içindeki koikilositozun gösterilmesi ile konur ve servikal kanserin erken tanısı, henüz preinvaziv lezyon halinde iken yapılabilir.
Yıllık ve düzenli yapılan pap smear incelemesinin yaygınlaşması ile rahim ağzı kanserlerinin büyük bir kısmının erken ve tedavi edilebilinir dönemde yakalanabilmektedir. Serviks kanseri için PAP smear tarama programını benimseyen toplumların genelinde prognoz önemli ölçüde iyileşmiş, serviks kanseri sıklığının azaldığı gösterilmiştir. Amerika Birleşik Devletlerinde rahim ağzı kanserine yakalanların büyük çoğunluğu ya hiç ya da son 5 yıl içerisinde Pap Smear testi yaptırmamış kadınlardan oluşmaktadır. Pap smear ile kanser taramasında optimal zaman aralığı halen tartışmalıdır. Amerikan Kadın Doğumcular Koleji’nin hali hazırdaki önerisi seksüel yönden aktif tüm kadınların ya da 18 yaşa ulaşan tüm kadınların yıllık Pap smear yatırmaları ve pelvik muayeneden geçmeleridir. Daha önce Pap smear ile düzenli takip edilmiş ve negatif sonucu olan hastaların 65 yaşından sonra taramaya devam edilmesinin oldukça düşük bir yarar sağladığı sitolojik taramanın sonlandırılabileceği belirtilmektedir. Fakat CIN2,3 veya adenokarsinom öyküsü olanlarda histerektomi olmuş olsa bile taramaya 2 yılda bir veya daha sık devam edilmesi önerilmektedir. Pap smear testi bağışıklık sistemine ait bir bozukluğu olan, organ transplantasyonu yapılmış veya kemoterapi görmüş kadınlarda 6 ay ara ile tekrarlanmalıdır.
Özgül bir HPV tipinin laboratuvar tanısı nükleik asit çalışmalarının yapılmasını gerektirir.
HPV Testinin Kullanımı
HPV testinin başlıca üç kullanım alanı vardır.
1) Servikal kanser taramasında 30 yaşın üstündeki kadınlarda Pap smear testi ile birlikte kullanımı
2) AS-CUS ( Atypical squamous cells of undetermined significance ) tanısı alan kadınların yönlendirilmesinde
3) Tedavi sonrası kadınların takibinde
HPV DNA testinin Servikal prekanseröz lezyonları tespit etmede sensitivitesi (% 84–100 ) Pap smearden daha yüksektir. Fakat spesifitesi % 64- 95 olup daha düşüktür. Pap testinin yüksek grade lezyonların tespiti için sensitivitesi % 55-70 arasında olmasına rağmen spesifitesi % 90’ın üzerindedir. Servikal prekanseröz lezyonların tanısı için sitolojik tarama ve HPV DNA olmasına rağmen spesifitesi % 90’ın üzerindedir.
- 21 yaş altına tarama önerilmezken, 21-29 yaş arasında ise sitolojik taramanın 3 yılda bir yapılması önerilmektedir.
- 30-64 yaş arasında ise sitolojik tarama ve HPV DNA testinin birlikte yapılması (ko-test) ve bu testin 5 yılda bir yapılması önerilmektedir.
- Normal Pap smear ve negatif HPV DNA testinin doğruluk değeri % 99-100’dür. Bu kadınlarda tarama aralığı üç yıla çıkarılabilir.
- ASCUS pozitif vakalarda üç seçenek vardır; 4-6 ay sonra Pap testi tekrarı, hemen kolposkopi veya HPV DNA testi.
- ASCUS raporu olan vakaların % 80’i normal servikal sitolojiye sahiptir, % 5-17’sinde HSIL mevcuttur.
- Servikal sitoloji normal ama HR HPV DNA pozitif ise, 6-12 ay sonra her iki test de tekrarlanır. Tekrar yapılan test sonucu persistan HR-HPV infeksiyonu pozitif ise ya da sitolojik test pozitif ise kolposkopi yapılır.
- ASCUS pozitif iken HR-HPV negatif ise 6-12 ay sonra test tekrarlanır,
- ASCUS pozitif iken HR HPV testi pozitif sonuç alınırsa kolposkopi ve gerekirse tedavi edilirler. HR-HPV test sonucunun pozitifliği HSIL varlığı ile son derece korele olup sensitivite % 95’tir.
Kalıcı Yüksek Riskli HPV infeksiyonu olan kadınların en az % 50’sinde HSIL gelişir. Yüksek Riskli HPV testinin 30 yaş üstü kadınlara yapılması ile risk altındakiler erken tanınır.
Prekanseröz (kanser öncesi) lezyonlar için tedavi edilen hastaların takibinde de HPV testi kullanılabilir. Rezidüel ya da rekürren prekanseröz lezyonların gelişme sıklığı % 5-10 arasında değişir. Tedavi yapılan hastaların takibinde 6-12, ay sonra sitoloji yanısıra HPV DNA testinin yapılması önerilmektedir.
KORUNMADA AŞI
HPV ve serviks kanseri arasındaki güçlü bağlantı, araştırıcıları serviks kanserini önleyici etkin bir aşının bulunması üzerine yoğunlaştırmıştır. Günümüzde çoğu virüs aşısında canlı atenüe ya da inaktif virionlar kullanılırken, HPV’nin çoğaltılmasındaki güçlükler virusun onkoprotein içermesi nedeni ile canlı atenüe ya da inaktif virionlar kullanılamamıştır. HPV aşıları subunitler - viral kapsid proteinleri kullanılarak hazırlanmıştır.
Korunma amacıyla yapılan aşıda amaç HPV enfeksiyonuna karşı etkin bir immun cevap oluşturarak enfeksiyonu önlemektir. Böyle bir aşı özellikle HPV enfeksiyonu riski taşıyan kişilerde oldukça faydalı olacaktır.
Aşının kaç yıl süre koruduğu kesin olarak bilinmemekte, koruyuculuğun 5 yıl üzerinde olabileceği düşünülmektedir.
Aşı ensık görülen tiplere karşı geliştirildiğinden (HPV 16 -18 ve HPV 6-11-16-18), bütün HPV virüs tiplerine değildir, tüm genital kanser ve siğillere karşı koruma sağlamaz. Aşı rahim ağzı kanserlerine karşı yaklaşık %70, genital siğillere karşı yaklaşık %90 oranında koruma sağlamaktadır. Bu nedenle aşı sonrası kadınların rahim ağzı kanserine karşı tarama testlerine (Pap Smear testi gibi) devam etmeleri şarttır. Koruma çatısı dışında kalan HPV türlerine karşı kişilerin gerekli duyarlık ve korunmayı göstermesi gerekmektedir.
HPV aşısının mevcut prekanseröz lezyonları veya genital siğilleri tedavi edici özelliği kesinlikle yoktur. Koruyucu etki ile tedavi edici etkileri karıştırmamak son derece önemlidir.
Glaxo Smith Kline’ın bucalovirus rekombinant teknolojisi kullanarak geliştirdiği aşı (Cervarix) , HPV 16 ve 18 L1 VLP tiplerini içerir, FDA tarafından onaylanmıştır. Faz 3 çalışmalarında Kuzey Amerika, Latin Amerika, Asya ve Avrupa’da 18.000’in üstünde kadın aşılanmıştır ve 27 aylık takip süresi içinde yeni infeksiyona karşı % 92, persistan infeksiyona karşı % 100 koruma sağlamıştır. HPV aşıları tipe spesifik olduğundan, diğer tiplere karşı koruyucu değildir. Sadece HPV 16 ile HPV 31, HPV 33, HPV 58, HPV 18 ile HPV 45 arasında nötralizan epitopların ortak kullanımı sonucu çapraz koruma olmaktadır. Bu virüslerin oluşturabileceği serviks, vulva, vagina prekanseröz oluşumlarını ve genital siğillerini engellemektedir.
Merck&Co.,Inc’ın rekombinant maya teknolojisi esaslı Gardasil adlı HPV 6, 11, 16, 18 tiplerini içeren L1 VLP aşısı ise kuadrivalan bir aşı olup faz 3 çalışmaları tamamlanmış. Bu 4 tip virüsün oluşturabileceği serviks, vulva ,vagina prekanseröz oluşumlarını ve genital siğillerini engellemektedir.Bu aşı ile 33 ülkede 25.000 kadın aşılanmış ve aşının persistan infeksiyonu önlemede % 100 etkili olduğu gösterilmiştir. Ayrıca Villa ve arkadaşları çalışmalarında 15-26 yaş arasındaki 12.000 kadını aşılamış ve HPV 16/18’e karşı CIN I /CIN II gelişimini de % 100 önlediğini göstermiştir.
Aşı 3 doz halinde 0, 2 ve 6. aylarda uygulanır. İlk cinsel ilişkiden önce uygulandığında % 100’e yakın koruma sağlandığı vurgulanmaktadır. Geçmişteki cinsel ilişki veya HPV ile ilişkili hastalık öyküsü kontraendikasyon oluşturmaz. Aşılamadan önce HPV testi yapılmasına gerek yoktur. Hedef 9-26 yaş grubundaki her kadının mümkünse ilk cinsel ilişkiden önce, değilse mümkün olan en kısa zamanda aşılanmasıdır. Günümüzde HPV aşısının 11-12 yaşındaki kızlara rutin olarak yapılması önerilmekte ve cinsel aktif olsun ya da olmasın 9-26 yaşındaki kadınların aşı yaptırmasına izin verilmektedir. Aşının gebelikte kullanılması önerilmemektedir.
Aşı tüm HR HPV tiplerini içermediğinden aşılanan kadınların da rutin smear takiplerini yaptırmaları gerektirmektedir. Virus her kadında infeksiyona ve buna bağlı olarak kansere neden olabildiğinden HPV aşısı için bir risk grubu söz konusu değildir.
Aşının erkeklerde HPV’na bağlı penil ve anal kanserlere karşıda etkili olabileceği düşünülse de henüz bu konuda yeterli çalışma yapılmamıştır,
Tedavi amaçlı (terapotik) yapılan aşıda amaç daha önceden meydana gelmiş bir enfeksiyonun ortadan kaldırılması ve malign hastalığın engellenmesi yönünde etki yaratmaktır. Terapotik aşılamada amaç hücresel immunitenin uyarılmasıdır. Terapotik aşı etkenle temas sonrasında, düşük dereceli hastalıkta ve yüksek dereceli intraepitelyal kanserde etkili olmalıdır. Terapotik aşılamada cevapsızlık ile tam ve tama yakın iyileşmeye kadar çeşitli sonuçlar elde edilebilir. İnsan hücresel proteinleri ile benzerlik göstermedikleri için kuramsal olarak otoimmun yanıtı tetikleme riskleri yoktur.
Tedavi ve Korunma
HPV infeksiyonlarının kadınlardaki tedavisinde WHO ( Dünya Sağlık Örgütü) genel olarak lezyonları iki başlık altında toplamaktadır.
1) Servikste premalign olduğu düşünülen lezyonlar
2) Serviks dışı genital siğiller
Serviksin premalign lezyonlarında amaç mümkün olduğunca tüm transformasyon zonunun ortadan kaldırılması ve hastanın genelde 6 ayda bir smear ve diğer yöntemlerle kontrol edilmesidir. Başlıca tedavi yöntemleri kriyoterapi, lazer, elektrokoter ve cerrahidir. Serviks dışı genital HPV infeksiyonu tedavisindeki amaç ise infeksiyonun başka bireylere geçişini önlemek ve kişiyi psikolojik olarak rahatlatmaktır.
Erkeklerdeki HPV infeksiyonlarının tedavisi kadındaki eksternal genital organlarının tedavisi gibidir. Her iki cinste de tekrarlayan olgularda lokal 5 fluorourasil uygulanabilir. İnterferonun sistemik ve/veya lezyon içine uygulanması da yaralıdır. Ancak pahalı oluşu nedeniyle interferon önerilmemektedir.
Cinsel yolla bulaşan bir infeksiyon olduğundan cinsel hayatı aktif olan insanların genel önlemleri alması, HPV infeksiyonundan korunmada çok önemli bir yoldur. Ancak bulaştırıcılığı çok yüksek olduğundan bazı durumlarda prezervatif kullanımı bile yetersiz kalmaktadır. Bu sebeple riskli kişilerle cinsel temastan kaçınılması ve kadınların rutin jinekoloji muayenelerini aksatmamaları gerekmektedir.
LARENKS KANSERİ ve HPV
Larekste papillomlar
Çocuklarda (juvenil tip) ve adölesanlarda (adult tip), larenkde en sık görülen iyi huylu tümördür. Nadiren de trakea ve bronşlara yayılabilir. Hava yollarında tıkanmaya yol açabilir. Yapılan çalışmalarda HPV antijeni saptanmış laringeal papillomatozisin viral nedene dayandığı gösterilmiştir. Düşük riskli HPV 6 ve 11 ile ilişkilidir. Bu tümörler uzun periyodda tekrarlama eğilimindedirler. Erişkin Laringeal Papillomlar Erkeklerde 3:2 oranında daha fazla grülmektedir. 20-40 yaşları arasında en sıktır. Nadiren HPV 16, 18, 31, 33, 35 ve 39 ile de papillom görülebilir.
Papillomlar yaklaşık % 2 olguda kötü huylu değişim gösterebilir ve yassı epitel hücreli kanser gelişebilir
Larinks karsinomlarında %22-83 arasında değişen oranlarda HPV varlığı bildirilmektedir. Larenks karsinomlarında en sık saptananlar ise yüksek risk grubundan olan HPV 16, 18, 31, 33, 35 ve 39 tipleridir.
Larenks kanserlerinde HPV pozitifliği % 3 ile % 85 arasında değişirken, Orofaringeal kanserlerin ise %20 si HPV içermektedir. Aktif hastalığın olduğu durumlarda lezyonsuz bölgelerde ve remisyondaki hastalarda bile viral DNA bulunmuştur.
Çocukluk çağı başlangıçlı respiratuar papillomatozisli vakalarda HPV11 birlikteliği gösterilmektedir.
Verüköz karsinom: Polipoid görünümlü ve oldukça iyi diferansiye bir yassı epitel hücreli karsinom varyantıdır. Yaygın lokal invazyona rağmen hemen hemen hiç metastaz yapmaz. Tümörde ve tümöre yakın komşu alanlarda HPV varlığı gösterilmiştir.
Özel Tınaztepe Hastanesi GenetikTanı Merkezinde human papilloma virüs HPV tiplendiirmesi yapılmaktadır.